Bu Blogda Ara

19 Kasım 2020 Perşembe

MEDİTASYON VE BEYİN


 

MEDİTASYON VE BEYİN


Günümüzde yoğun iş temposu, gelecek endişesi, yaşam mücadelesi, çocuklarımızın veya kendimizin eğitimi, ekonomik kaygılar ve daha bir çok stres unsuru ile mücadele etmekteyiz. Zihnimiz sürekli çeşitli düşüncelerle dolu veya sürekli bir kaygı halimiz mevcut. Bu durum bizi sürekli alert tutmaya çalışan otonom sinir sisteminin bir komponent olan sempatik sistemi aktive ediyor.

Normalde sempatik sinir sistemi kaçma - savaşma durumlarında insanoğlunu tehlikeden korumak için devreye girer. Eski çağları düşünelim; avcılık, toplayıcılık dönemindeyiz işte bu dönemde tehlikelerden kaçmak korunmak için bizi korusun diye yaratılan bu sistem, günümüzde sürekli stres hali sebebiyle sürekli aktif ve artık kendisi hastalık unsuru olmaya başladı.

Bu sistemin sürekli aktif olması hipertansiyon, şeker hastalığı, kalp hastalığı, beyin damar hastalıklarını ve bir çok başka hastalığı tetikleyen bir zinciri başlatır. Bedende unutkanlık, baş ağrısı, vücut ağrıları, mide ve bağırsak hastalıkları, anksiyete, depresyon gibi psikiyatrik bozukluklar gibi bir çok yansıması olmaktadır.

Çevresel koşullarımızı ve stres unsurlarımızı mümkün olduğunca değiştirsek de tamamıyla ortadan kaldırmak pek mümkün olmuyor. Bu aşamada beyin ve vücut sağlığımız için kısa bir mola vermek, meditasyon ile mümkün.

Meditasyon otonom sinir sistemini etkilemektedir. Parasempatik aktiviteyi artırırken sempatik aktiviteyi azaltır. Bu kalp atışının, kan basıncının dengelenmesine, solunum derinliği ve sıklığının değişmesine neden olur.

Meditasyonun bağışıklık sistemi üzerinde de olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. Örneğin grip aşısı yaptıranların meditasyon yapan grubunda daha yüksek antikor titresi elde edilmiştir.

Düzenli meditasyon yapanların beyninde oluşan değişimler elektroensefalografi (EEG) , fonksiyonel manyetik rezonans görüntüme (fMR) ile incelenmiş ve olumlu değişiklikler gözlenmiş.


MEDİTASYON VE MRG DEĞİŞİKLİKLERİ


Beynin farklı bölgelerinden olan frontopolar korteks, duyusal alan, insular korteks, hipokampus, anterior cingulat kortex, orbitofrontal korteks, corpus callosumda değişim gözlenmiş. Bu bölgelerin değişimi sonucunda iç-dış uyaranlara karşı farkındalık, bedensel farkındalık, duygu kontrolü, irade, hafıza, sağ ve sol beyin arasındaki bağlantıların pekiştiği görülmüş. Beynin en dış kısımdaki gri maddenin arttığı ve beyaz cevherdeki yolakların güçlendiği görülmüş. Yaşlanmanın bir sonucu olan gri madde kaybına karşı koruyucu bir etkisi olduğu kanıtlanmış. Bütün bu değişiklikler özellikle sol hemisferde daha belirginmiş. Zen meditasyonu yapanların zihinsel esneklik ve öğrenmede de önemli olan beynin putamen bölgesinde volum artışı olduğunu gösteren yayın da mevcut. Yine uzun süre meditasyon yapanların bu değişimler sonucu acıya toleransı daha yüksek bulunmuş. Dikkat artışı görülmüş.


MEDİTASYON VE BEYİN DALGALARI


Düzenli meditasyon yapanların beyin dalgaları elektroensefalografi (EEG) yöntemi ile incelendiğinde. Alfa frekansında artış ve alfa bloklarında belirginlik gözlenmiş. Hatta ani alfa bloklarının ani değişikliklerin mümkünlüğünün meditasyon yapanlarda neredeyse karakteristik olabileceği belirtilmiş. Farklı yayınlarda meditasyon sırasında santral elektrodlarda (C3/C4) aktivasyon artışı, frontal bölgelerde hızlı teta, yavaş alfa varyantları gözlenmiş.

2 Kasım 2020 Pazartesi

GEÇİRGEN BAĞIRSAK GEÇİRGEN BEYİN SENDROMU

 

     PROBİYOTİK VE PREBİYOTİK GIDALARLA BESLENMEK NEDEN ÖNEMLİDİR?


     Çünkü bağırsak florası sadece bağırsaklar için değil beyin dahil olmak üzere bütün vücudumuz için önemlidir. Bozuk bağırsak mikrobiyatası sadece gastrointestinal sistem ( mide, bağırsaklar) değil, enterik ve santral sinir sisteminde de değişime neden olur. Bu değişim;

  1. Nörotoksinlerin salınımına

  2. Nöroprotektif faktörlerin azalmasına

  3. İnflamatuar reaksiyonların

  4. Otoimmun reaksiyonların başlamasına neden olur.

     ENTERİK SİNİR SİSTEMİ NEDİR?

     Enterik sinir sistemi (ESS) gastrointestinal sistemdeki nöronlar topluluğudur. Embriyolojik dönemde bağırsağa göç eden nöral krestten oluşur. Enterik sinir sistemi merkezi sinir sistemi ( beyin ve omurilik) ile ganglionlar , parasempatik ve sempatik otonomik lifler ile haberleşir. Bu haberleşme ağına katılan vagus siniri beyin sapında çıkan parasempatik sistemde önemli rolü oynayan bir sinirdir. Ganglionlar sinir hücresi ve glial hücreler içerir. ESS iç organlarımızda myenterik pleksus (MP) ve submokosal pleksus (SP) olarak bulunur. MP tüm bağırsağa yayılır, safra kesesi, pankreas, özefagusta da bulunur. SP ince bağırsakta bulunur.

     ESS, asetilkolin, serotonin, gama aminobutirik asit(GABA), vazoaktif intestinal peptit, nitrik oksit , opiodiler, nörotensin, karbondioksit, somatostatin, CGRP vb bir çok moleküllü haberleşmek için kullanırlar.

     ESS direk olarak santral sinir sistemi tarafından yönetilmese de iletişim halindedir. Beyin ve bağırsaklar moleküller ve hormonlar aracılığıyla nöroendokrin metabolik bir aks oluşturur. Antibiyotik kullanımı veya beslenme ya da hastalık kaynaklı sebeplerle bu aksın bozulması homeostazı bozup inflamatuar süreci başlatmaktadır.

     ESS, sindirim için gerekliolan bağırsakların, mide, yemek borusu gibi sindirim organlarının hareketi ve dolaşımını sağlar. Ek olarak bağışıklık ( immünolojik ) ve inflamatuar yanıttan da sorumludurlar. Bir çok hastalığın temelinde inflamasyon ve bozulmuş bağışıklık sistemi yattığını tekrar hatırlatmak isterim.

     ESS ile medikal olarak ilişkisi kanıtlanmış bir çok nörolojik hastalık mevcuttur. Bunlar, parkinson hastalığı, spongioform ensefalopati, otizm spektrum bozuklukları, alzheimer hastalığı, depresyon şizofreni, ALS, VZV enfeksiyonudur. Zamanla çalışmalar arttıkça bir çok nörodejeneratif ve psikiaytrik hastalıklar bu gruba eklenecektir diye düşünüyorum.

     PARKİNSON HASTALIĞI

     Parkinson hastalığında hastaları doktora götüren motor semptomların gelişmesinden çok önce hastanın tam olarak varlığını hissedemediği koku kaybı, kabızlık, vücut ağrıları gibi non motor semptomlar gelişmeye başlar. Otopsi ve biyopsiler göstermiştir ki hastalık tanısı almadan çok önce alfa sinüklein denen patolojik protein birikimi substansia nigrada ve enterik sistemde gösterilmiştir. Bu patolojik protein birikimini tetkleyen bir mekanizma da bağırsak florası bozukluğunun tetiklediği enterik sinir sistemi bozukluğu ve geçirgen bağırsak sendromudur.

     GEÇİRGEN BAĞIRSAK, GEÇİRGEN BEYİN HİKAYESİ

     Son zamanlarda popüler olan glutensiz beslenme trendleri ve “geçirgen bağırsak”, “geçirgen bağırsak, geçirgen beyin” sloganlarına da bir aydınlık getirelim istedim.

     Geçirgen bağırsak sendromu bağırsak duvarındaki bariyerin bozulması durumudur. Bunun sonucunda bağırsaklar bakterileri, toksinleri, sindirilmiş toksik maddeleri kanımıza geçirmeden vücuttan dışkı ile uzaklaştırması gerekirken, tam tersi geçirgen hale gelip kana geçmesine neden olur. Dışarıdan aldığımız bu zararlı maddeler kan yoluyla bütün vücuda yayılmaya başlar. Bağırsaklarımızda bizim için iyi olan bakteri gibi mikrooroganizmalar bulunur. Bu mikroroganizmalar bağırsak duvarını destekleyen unsurlardan bir tanesidir. Probiyotik, prebiyotik besinlerin tüketimi ile bağırsak mikrobiyatası güçlenir ve güçlenir. Ek olarak bağırsak mikrobiyatasını bozacak besinlerden kaçınmak da bu bariyeri korur.

     Bağırsakların mikrobiyotasının bozulması sonucunda, artık iyi kötü her şeyi kan dolaşımına geçmeye başlamasıyla bağırsak ilişkili lenfoid sistemimiz de bozulur. Bu durumda gıdarla veya çevreden aldığımız toksiler, bakteri toksinleri kanımıza karışmaya başlar, gastrointestinal sistem ilişkili hormonal sekresyon artar, sitokin aracılı veya sitokin bağımsız inflamatuar maddeler vücudumuzda artar. Buna bağlı olarak da kan beyin bariyeri bozulur. Kan beyin bariyeri de kanımızdan zararlı maddelerin beyne geçmesine engel olur. Bunun sonucunda zararlı maddeler beyne ulaşır yani bağırsaklar geçirgen hale geldikçe beyinde geçirgen hale gelir. Bu yüzden “geçirgen bağırsak geçirgen beyin” terimi kullanılmaktadır. Kan beyin bariyerinin bozulmasının socunda inflamatuar süreç ve oksidatif stres ile yıkım başlar. Bu durum unutkanlık, hareketlerde yavaşlama, ellerde titreme, otizm, psikiyatrik bozukluklara sebep olacak bir çok nörolojik ve psikiyatrik hastalığa neden olur. Bu durumun en abartı haline gluten entropatisi olarak bildiğimiz çölyak hastalığına bakacak olursak aslında yıkımın ne boyutta olduğunu daha net anlayabilirz. Çölyak hastalığı ataksi ( dengesizlik, yürüme bozukluğu), periferik nöropati, kognitif bozukluk, nöbet, baş ağrısı gibi geniş nöropsikiyatrik hastalık spektrumuna sahiptir.

     Gluten tahıllarda bulunan bir protein grubudur. Normalde çölyak hastalarında gluten beslenmeden çıkarılır. Günümüzde gluten hipersensitivitesinin de bireylerde çölyak hastalığına değil ama geçirgen bağırsak sendromuna neden olabileceği düşünülmektedir. Bu yüzden de artık bir çok insan gluten içeren ürünleri beslenme programından çıkarmaya başladı.


     KAYNAKLAR

  1. Rao, M., Gershon, M. The bowel and beyond: the enteric nervous system in neurological disorders.Nat Rev Gastroenterol Hepatol 13, 517–528 (2016). https://doi.org/10.1038/nrgastro.2016.107

  2. BAYKAL, Y., ÖZET, G., & ÖZDEMİR, Ç. (1999). Enterik Sinir Sistemi Ve Hastalıklardaki Rolü. Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 19(1), 40-47.

  3. Elfil, M., Kamel, S., Kandil, M., Koo, B. B., & Schaefer, S. M. (2020). Implications of the Gut Microbiome in Parkinson's Disease. Movement Disorders.

  4. Obrenovich, M. E. (2018). Leaky gut, leaky brain?. Microorganisms, 6(4), 107.